Göbeklitepe, insana dair bildiğimiz ezberleri bozan bir keşif olarak tarih sayfalarına geçecek Göbeklitepe’nin hikayesi – yazarken bile garip geliyor- 12 bin yıl önceye dayanıyor. Kimya biliminin de yardımıyla hesaplanan karbon testine göre henüz yerleşik hayata geçmemiş olan avcı toplumların nasıl bu kadar görkemli yapılar inşa edebildiği bizi insanoğlu hakkında yeniden sorgulatıyor.
Şanlıurfa’nın 17 kilometre doğusundaki Göbeklitepe 1986 yılına kadar bölgede bulunan kireç taşları sebebiyle sadece yöre halkının kutsal olduğuna inandığı bir toprak parçasıymış. 1986 yılında ise toprak sahibi çiftçinin, toprak altında bulduğu oymalı taşı Şanlıurfa Müzesi’ne götürmesiyle Göbeklitepe hikayesi başlamış.
Yaklaşık 10 sene,yetersiz uzmanlık sebebiyle, ne olduğu anlaşılmayan bu taş 1996 yılında iki Alman arkeoloğun tesadüfen taşı görmesi ve anlamasıyla birlikte Göbekli Tepe sayfası yeniden açılmış.
Göbeklitepe’nin Sembolleri
MÖ 10 bin sonlarından, MÖ 9 bin yılları arasında, 1500 yıl kadar süren bir dönemden kalma arkeolojik birikintileri içeren yapay bir höyük Göbekli Tepe. 1996’dan beri devam eden kazılarda bu birikintilerin arasında anıtsal mimari yapılar, atıklar, tortu birikintileri, botanik kalıntılar, çakmaktaşı ve öğütme taşı bulundu. Ancak günümüze kadar ulaşan eserlerde rastlanan hayvan ve insan tasvirlerinin olduğu heykeller Göbeklitepe hikayesinin baş kahramanı olmaya başladı.
Bulunan sütunların ve taşların üzerindeki sembolleri yorumlayan arkeologlar, filozoflar, araştırmacılar, astronomi ve fizik profesörlerinin paylaştığı ortak bir görüş var; bu keşifler, bugüne kadar insan hakkında öğrendiğimiz ve ezberlediğimiz bilgileri yeniden gözden geçirmemize ve yeni bilimsel kapılar açılmasına sebep olacak.
Klasik bir arkeoloji araştırmasından beklendiği gibi ortaya çıkan bulguların soru işaretlerini aydınlatacağı umulurken, kazı alanının belirginleşmeye başlamasıyla görünen heykeller ve semboller, insanlık tarihiyle ilgili bildiklerimizi yerle bir ediyor.
Motiflerin Hikayesi
Şimdiye kadar bulunan, 8 ila 30 metre çapında 20 mimarı anıtta, boyları 3 ila 6 metre arasında değişen, 60 ton ağırlığa ulaşan T biçiminde dev heykellere rastlandı. Kazıyla birlikte konuşmaya başlayan Göbeklitepe’deki sembollerin ise mitolojiden, Budizme, tasavvuftan astronomiye kadar pek çok başlığa gönderme yaptığını konunun uzmanları tartışmaya başladı bile!
Spiral ve oval yapıda düzenlenmiş alanlardaki taşların, stilize insan heykelleri olduğu, bu heykellerin üzerinde çakmak taşı ile yapıldığı düşünülen pek çok motifin, kabartmanın ve soyut sembollerin olduğu ortaya çıktı. Birbirine birleştirilmiş hayvan heykellerinden totem direkleri bulunmuş ve yorumlanan diğer sembollerle birlikte motiflerin ve kabartmaların dekoratif amaçlı değil, toplumun kendini ifade etme ve gözlemciye önemli şeyler anlatma gayesinde olduğu kesinleşmiş.
Sıkça rastlanan yılan motifinin yanı sıra yaban domuzu, akbaba, tilki, leopar, aslan, akrep, boğa, turna ve örümcek gibi evcilleşmemiş hayvan figürlerinin bulunması bölgenin yerleşim amaçlı kullanılmadığına da işaret ediyor. Yer yer belli bir düzen içerisine yerleştirilmiş kabartmaların bir hikaye anlattığı ancak bu hikayenin nasıl bir kurgu içinde ifade edildiği henüz bilinmiyor. Karşılaşılan soyut semboller, taşların dizilimi ve sayıları da birbirinden sıra dışı yorumu beraberinde getiriyor.
Henüz kesin sonuçlar ortaya çıkmasa da bilimsel, mistik, dini veya astronomik yorumlarla birlikte günümüzden 12 bin yıl önce Göbeklitepe’de yaşayanların, farkındalığı yüksek bir toplum olduğu da konuşulanlar arasında...
Göbeklitepe Etkisi
Göbeklitepe’nin gizemli geçmişi ve somut bulguları bizi varoluşumuz ve yaşamla ilgili pek çok düşünceye sevk ederken, farklı kültürlerde ve inanışlarda gök ve dünya arasında mesaj taşıdığına inanılan tilkinin Göbeklitepe tasvirini Lucky Culture’ın ‘Göbeklitepe’ koleksiyonuna taşıdık.
Bedenimizle buluşturduğumuz her takının güçlü ve farklı bir hikayeye sahip olmasına inandığımız bu dönemde Göbeklitepe’nin bu sıra dışı serüvenine ortak olmaya devam edeceğiz.